metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240

Şahsiyetin Korunması Hakkında

AYTEN DURMUŞ
21.06.2019

İnsan hayatı, ‘zorunlu kader’ güzergâhında ‘seçilen kader’ yürüyüşüyle yaşanır. Çünkü kişi, kendi dışındaki pek çok durum, konum ve oluşumu hazır bulur ancak tüm bu şartlar içinde ‘ne olup olmayacağına, ne yapıp yapmayacağına’ fiziksel, ruhsal, duygusal yeteneklerini geliştirip güçlendir(eme)mesi doğrultusunda, gücü oranında kendisi karar verecektir.

Kaderin ilahî boyutunda insan sanki rüzgâr önündeki yaprak, ırmak içindeki su gibidir. Bu alan, soy, beden, renk, ana-baba, yaratılış zamanı, doğduğu coğrafya, cinsiyet vs. konularına matuftur. Bu hususlar için ‘O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur.’ (11/Hud:56) buyrulmuştur.

Kaderin beşerî boyutunda ise insan, iradesini kullanabildiği her yerde kullanabilir, karar alır ya da kendisini başkasının kararlarına ve iradesine bırakabilir. İradenin yani seçme imkânının olduğu her yerde, beşerî kader insanın uhdesine bırakılmıştır. Bunun için ‘Biz, her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.’ (17/İsra:13), ‘Herkes kendi kişiliği ve inancı (mizacı, meşrebi ve yaratılışı, fıtratı, şakilesi) uyarınca hareket eder.’ (17/İsra:84) buyrulmuştur.  

İnsanın şahsiyeti başta olmak üzere her anlamdaki varlığı ‘ilahî kader ve beşerî kader’ ortasında oluşur. Şahsiyet; kişi, değerli kişi, kişilik, belirgin özellik anlamlarına gelir. Osmanlı Döneminde ise bir kimsenin kendisine mahsus ahvâli, şahıs olma, karakter sahibi ve makbul bir insan olma anlamlarında kullanılmaktaydı. En genel anlamda ise şahsiyet, akıl ve iradesini kullanabilen kişidir. Bu anlamda mesela bebeğe veya çocuğa şahsiyet denilmez.

Hiç şüphesiz ki irade de insandaki akıl gibidir. Kişi eğer aklını kullanırsa akıllı biri olduğunun anlamı olur. Yok eğer aklını kullanmayıp akılsızlar gibi davranırsa aklının olmasının bir anlamı olmaz. İrade de böyledir ancak kullanılırsa anlamlı olur.

İnsanın iradesini doğru kullanması ailede başlayan bir süreci gerektirir. Bu sebeple ruhen, zihnen, fikren sağlıklı nesiller ancak alt yapısı düzgün, sağlam ailelerde yetişir. Alt yapısı her anlamda bozuk üstelik öfke, nefret, şiddet ortamında yetişen kişiler, güç ve imkâna ulaştıklarında çoğu kere anne-baba, eş, çocuklar ve genişleyen akraba çevresi de dâhil olmak üzere herkese karşı her türlü davranış bozukluğu gösterebilirler. Görgüsüzlük, sonradan görmelik, bu anlamdaki davranış bozuklukları arasında en hafifidir.

Bu bağlamda insanın şahsiyetinin korunması ve oluşmuş insan şahsiyetinin bozulmaması için gerekli bazı temel ilkeler bulunmaktadır. Bunlar hem insanların eğitim ve terbiyesinden sorumlu olan kişiler tarafından öğretilmeli hem de her insanın bizzat kendisi yaşı kaç olursa olsun bu hususlarda bilgilenmeye çalışmalıdır. Bunların bazıları şunlardır:

Her insan;

  • İnsan eğitiminin bir ömür boyu sürdüğünü öğrenmeli, ilim ve irfanını artırmak için sürekli bir çaba içinde olmalıdır. 
  • Doğru-yanlış, helâl-haram, iyi-kötü, faydalı-zararlı nedir, en açık şekilde öğrenmelidir. Bu anlamda kişi bu hususlardaki ölçünün kaynağı olan dinini öğrenmeyi önemsemeli ve bu hususta gayret göstermelidir.
  • İradesini doğru, yeterli ve yerli yerinde kullanmayı öğrenmelidir.
  • Dünyevî ve uhrevî hedef(ler)ini belirleyerek, bunların adını açık bir şekilde sık sık ifade etmelidir. Hedef sapması yaşayıp yaşamadığı açısından kendisini zaman zaman kontrol etmelidir.
  • Kendisine, aile fertlerine, vatan- millet ve devletine, tüm insanlara, diğer canlılara ve evrene karşı görev ve sorumlulukları olduğunu bilmeli, bunları öğrenmeli ve gerekenleri yapmalıdır.
  • Erdemli, anlamlı ve soylu bir hayat yaşama amacına sahip olmaya çalışmalıdır.
  • Dünyanın çalışma yeri olduğunu bilerek sürekli çalışmalı, çalışmayı zevk haline getirmelidir.
  • Hakkı olmayan her şeyden uzak durma bilincine sahip olmalıdır.
  • İnsanların alın terine basarak ve başkalarının hakları olan şeyleri -onlar bilmese bile- herhangi bir yolla gasp ederek ulaşılacak hiçbir hedefin sağlayabileceği bir mutluluk olmayacağını bilmelidir.
  • Bildiği önemli her ne varsa bunları ihtiyacı olan başkalarına da öğretme çabası içinde olmalıdır.
  • İnsanî ve ahlâkî olarak zaafları nelerse bunları belirleyerek gidermek için neler yapabileceğini tespit etmeli, gerekenleri yapmaya çalışmalı, bu çabanın şahsiyetini geliştirme çabası olduğunu bilmelidir.
  • Meslekî, ilmî, dinî ve ahlâkî konularda bilmediklerini öğrenme yollarının neler olabileceğini, bunları nasıl yapabileceğini belirlemeli ve gereken çabayı göstermelidir.
  • Bulunduğu duruma göre gerekli olan teknolojileri kullanmayı öğrenmelidir.
  • Allah, peygamber, insan, vatan ve millet sevgisinin gerektirdiği tavır ve davranışların neler olduğunu öğrenmeli, bunlara karşı olması gereken doğru sevgilerin şahsiyetin zırhı olduğunu bilmelidir.
  • Dünyanın kâmil anlamda mükâfat ve adalet yeri olmadığını bilerek kendisini her durumda dengede tutmaya, iyi kötü her insanın buradan gitmek üzere zamanını doldurmakta olduğunu bilerek sükûnetini korumaya çalışmalıdır.
  • Sık sık ‘Şimdi ölsem.’ deyip öldüğünü varsayarak sonrasını tefekkür etmeli, elinden geldiğince öleceğini unutmadan yaşamaya çalışmalıdır. Bu tefekkürü ‘Ben öldükten elli yıl sonra, yüz yıl sonra, iki yüz yıl sonra…’diyerek devam ettirmeli ve anlam çerçevesini yeniden buna göre oluşturmalıdır.
  • Bunların hepsi insanın şahsiyetini belli oranda korur ancak bir husus daha vardır ki bu da insan bilincine kazınmadan ne sağlam bir şahsiyet olabilmek ne de oluşmuş şahsiyeti koruyabilmek mümkündür. O da şudur: ‘Uydum kalabalığa’ denilen hal yaşanmaya başladığı anda ve yerde şahsiyet yok olmaya başlar. Bu söz/tavır yerine şöyle denilebilir: ‘Er kişi veya hatun kişi olarak, erdemli bir kişi olmak niyetiyle ‘Uydum Hak ve Hakikate!’ Vesselam…

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Mumtehine inanır | 25.06.2019 02:24
Rabbim hak ve hakikate uyanlardan olmamız için irademizi, rizasina uygun kullananlardan eylesin. Teşekürler Ayten hanım.
Neriman Sönmez | 24.06.2019 10:32
Kesinlikle, katılıyorum hocam ,zaten kaynağı Kur'an olan bir fikre katılmamak mümkün mü, güzel özetlemişsiniz ,tebrik ediyorum