metrika yandex
  • $32.65
  • 35.29
  • GA17640
Firak

Bilinç kırıntıları

ATASOY MÜFTÜOĞLU
16.05.2017

İslami bünye yüzyıllardır hiçbir yeniliğe cesaret edemiyor, hiçbir yenilik yaşayamıyor. Konformist bir toplum, konformist bir kültürle malûl bulunduğumuz için, farklı, yeni, özgün, bağımsız, değişime açık, üretken bir seçenek sunma yeteneğine-iradesine sahip olmadığımızı itiraf edebilmeliyiz.

 

İslam dünyası toplumları, kendi inançları, kültür ve uygarlık değerleri, kendi dünya görüşleri temelinde kendi gerçekliklerini üretinceye kadar, yabancı gerçekliklere, sömürgeci gerçekliklere, sömürgeci kültür ve uygarlık değerlerine maruz kalmaya devam edecekler. İslam dünyası toplumları, temsil edegeldikleri konformist kültür sebebiyle, sistematik ve dışlayıcı bir şekilde sosyal engellerle, siyasal ve kültürel engellerle karşı karşıya bırakıldıkları halde, dehşet verici kolonyalist gerçekliğin iktidarına siyasal ve kültürel cevaplar verememiştir.

 

İslam dünyası toplumlarında İslami düşünce, kültür ve siyaset hayatı, modern zamanlar boyunca, bir gün realist, bir başka gün ise idealist konumları seçerek tutarlı olmayan tercihler sergiledi. Bugün toplumlarımız, düşünce, kültür ve siyaset hayatımız, çok ciddi bir tercih ve davranış karmaşası yaşıyor. Bu karmaşayı, yüzeysel duygularımız ve heyecanlarımızla gizlemeye çalışıyoruz.

 

İslami bünye yüzyıllardır hiç bir yeniliğe cesaret edemiyor, hiç bir yenilik yaşayamıyor. Konformist bir toplum, konformist bir kültürle malûl bulunduğumuz için, farklı, yeni, özgün, bağımsız, değişime açık, üretken bir seçenek sunma yeteneğine-iradesine sahip olmadığımızı itiraf edebilmeliyiz. Düşünsel iklimin yoksulluğunu, kuraklığını aşamadığımız için, hamasete dayalı iyimserliklere tutunuyoruz. Siyaset dili, nicelikler, teknikler, sayılarla bütünleştiği için, fikirler içermiyor, fikirlere yabancılaşıyor. Gerilim ve güvensizlik durumu, İslam toplumları için kronik bir hal almıştır. Bugünün dünyasında, etrafımızda olup biten şeylerin bilincinde olmadığımız için, olayları, gelişmeleri somut bir dikkatle takip etmediğimiz için, dış politika bunalımlarını biriktiriyoruz. İdealizmlerin, gerçek dünyayı görmemize mani olmadığını bilmek, anlamak gerekiyor.

 

 

İnsanlık, mekanik bir dünya görüşünün ideolojik ve kültürel anlamda kontrolü altında bulunduğu için, hiç bir bayağılık sorun teşkil etmiyor; bayağılıklar fark edilmiyor. Görsel hedonizm bugünün kültürü haline gelmiştir. İslam'ın moderniteye maruz kalması hangi ölçüde zihni ve ruhi bir tahribata neden olmuşsa, İslam'ın geleneğe maruz kalması da o ölçüde zihinsel-ruhsal tahribata neden olabiliyor. Bugün, temsil etmekte olduğumuz vülger dinî anlayışımız, hiç bir şekilde tatmin edilemeyecek ihtiraslarımızı, bencilliklerimizi ve kibrimizi engelleyemiyor. Bir şekilde belirlenen, tanımlanan, nesneleştirilen ve propaganda ürünü haline getirilen kişinin, kendisine ve başkalarına kazandırabileceği hiç bir iyi şey olamaz. Bilincimizi açık tutamadığımız, uyanık yaşamayı başaramadığımız için, hem modern hem de geleneksel müdahaleler İslamı itibarsızlaştırabiliyor.

 

Gerçek anlamda İslami düşünce kültür ve ilahiyat hayatı, bugün ancak bilinç kırıntılarıyla hayatını sürdürebiliyor. Aziz İslam’ın, aziz Kur’an’ın ancak bir inceleme konusu yapılabildiği bir ortamda, İslami düşünce, kültür, ilahiyat hayatı, kapitalist/seküler/liberal dünya görüşünün belirleyici/tayin edici rolü altında sürdürülegelen şizofrenik uzlaşmanın, teslimiyetçiliğin mahiyetini hiç bir şekilde tartışma konusu yapamıyor.

 

Ahlaki sorunları konuşmak, ahlaki cesaret istiyor. Samimiyetin kaybı, adaletin kaybı, şükrün ve edebin kaybı, bütün aşırılıklara cesaret veriyor. Artık herkes, bir biçimde, pragmatik meselelere yöneliyor. İslami hayatımızı bilinç kırıntılarıyla sürdürdüğümüz için, bütün bir toplum, çok yoğun bir biçimde niceliksel sorunları konuşuyor; niteliksel-yapısal sorunların farkına dahi varılamıyor. Hepimiz, her durumda hesaplanabilir, sayılabilir, nicelleştirilebilir ilgilere, hayatlara kendimizi hapsediyoruz. Konformist her kültür, her toplum, düşünceler/fikirler etrafında değil, sürdürdüğü alışkanlıklar etrafında yoğunlaşır.

 

 

Günümüz dünyasında güçlülerin uydurduğu bütün kavram ve kurumlar çok derin bir krizle karşı karşıya bulunuyor. En büyük kriz, akılcılığın akıldışılıklara dönüşmesiyle birlikte başladı. Mitolojikleştirilen, efsanevileştirilen modern kavram ve kurumlar bugün hiç bir anlam ifade etmiyor. Her tür emperyalizm kendisini haklı kılabiliyor. Hemen her ülkede, içerici-kapsayıcı politikaların yerini, dışlayıcı politikalar alıyor. Kendisini kimi zaman Batı Hıristiyanlığıyla, kimi zaman Roma hukukuyla, mirasıyla, kimi zaman Yunan akılcılığıyla, kimi zaman Aydınlanma evrenselciliği ve sekülarizmle, kimi zaman Rönesans icatlarıyla tanımlayan Avrupa kimliğinin yerini bugün, otoriter popülizmler almış bulunuyor. Her ülkede sağ otoriter populizme vurgu yapan milli aidiyetler gündeme geliyor. Hiç bir ülkede, zaafa uğrayan, işlevlerini yitiren kavram ve kurumların yerlerine ne konulabileceği bilinmiyor. Bugünün dünyası, küresel sorunlara küresel çözümler üretebilecek kapsayıcı vizyondan uzaklaşarak, yerel dar görüşlülüklere doğru sürükleniyor. Hangi kültürde olursa olsun, her tür kutuplaşma, ciddi bir krizle karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir.

 

Toplumların büyük ölçüde piyasalaştığı bir dönemde, hayatın her alanında ciddi bir metalaşma yaşanıyor. Bu metalaşma, toplumların bünyesinde çok ciddi yozlaşma ve bayağılaşmalara neden olabiliyor. Piyasa fundamentalizmi, ahlaki ekonomiyi büyük ölçüde yıkıma uğratıyor.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş