metrika yandex
  • $32.66
  • 35.24
  • GA17640

Haberler / Yorum - Analiz

Balfour Deklarasyonu ve İsrail'in Kuruluşu - Süleyman ARSLANTAŞ

05.11.2018

Osmanlı’nın yıkılmasının tek değil birçok nedenleri var. Genel olarak dört nedenden söz edebiliriz. Bunlardan birincisi enerji kaynakları. Zira 1800’lerin ortalarından itibaren Osmanlı’nın hükmettiği topraklarda önemli enerji kaynakları tesbit edilmişti. Bunu ilk tesbit edenlerin de Yahudi kökenli oldukları bilinmektedir. Yahudi asıllı Deterdink ve Rockafeller bunların başını çekmektedir.

2. Abdulhamid Han bu yaklaşımı vaktinde tesbit ederek gerekli tedbirleri almaya başlamıştır. Nitekim Osmanlı topraklarındaki petrol yataklarına sahip olmak için İngiltere, Fransa ve Almanya canhıraş bir çaba içerisine girdiler. Bu arada Abdulhamid Han da boş durmadı. Bir taraftan Hicaz Demiryolları, diğer yandan Bağdat Demiryolları ihalelerini gündeme getirdi. Batılılar balıklama daldılar ve hem Hicaz hem de Bağdat Demiryolları ihalelerini aldılar ve iki demiryolu hattı da inşaa edildi. Abdulhamid Han her iki projenin de tamamlanmasının ardından ilgili toprakları ve özellikle ‘’bereketli hilal’’i ‘’memalik-i şahane’’ ilan etti. Yani padişahın şahsi mülkü olduğunu ilan etti. Bu durum İngilizleri, Almanları, Fransızları ve yahudileri kızdırdı. Abdulhamid Han’a karşı tepkiler yoğunlaştı ve neticede Abdulhamid Han hem kızıl sultan ilan edildi hem de tahttan indirildi.

Evet birinci neden enerji, ikinci neden ise İpek Yolu’na hakim olmak idi. Üçüncü neden İslam Birliği’ni parçalamak hilafeti lağvetmek idi. Dördüncü neden olarak da Yahudilerin Filistin topraklarında yurt edinmesi konusu idi.

Elbette bu nedenlerin hepsi de önemli. Hilafet, İslam Birliği, enerji kaynakları ve Memalik-i Şahane gibi konular Lozan’da halledildi. Zira Osmanlı dağıtıldıktan-yıkıldıktan sonra bir de Osmanlı Hanedanlığı’nın vatandaşlıktan çıkartılması, Osmanlı Hanedanlığı’nın vatansız kalması enerji yataklarına sahip olmak isteyenleri ve siyonistleri oldukça mutlu etti. Hilafetin kaldırılması da İslam Birliği’ni bitirdi, dayanışmayı yok etti. O günlere, o yıllara sadece Şerif Hüseyin penceresinden bakmayınız. Hindistan, Endonezya, Malezya gibi, Kuzey Afrika gibi İslam ülkelerinin Osmanlı’ya bakışını da göz önüne alınız. Zira şerifler Osmanlı’ya karşı çıkarken, şerif olmayanlar Osmanlı’nın yanında yer alıyorlardı. Osmanlı sonrası İslam topraklarındaki Müslümanları kontrol edecek denetçi ve tetikçiye ihtiyaç vardı. Denetçi olarak Osmanlı yıkılmasında büyük emekler sarfeden Şerif Hüseyin ve oğulları İngilizler tarafından Mekke-Medine ile birlikte Bilad-ı Şam’ın denetim görevine tayin edildiler. Ama bir de tetikçiye ihtiyaç vardı. İşte o tetikçi İngilizlerle birlikte çalışan ve gelecekte İsrail Devleti olarak isim alacak olan siyonist organizasyondu.

Özellikle İngilizler, İsrail Devleti’ni Yahudilere olan merhametinden, yardımseverliklerinden dolayı değil, Osmanlı sonrası enerji kaynaklarını kontrol altına almak ve Müslümanları yeniden bütüncül İslam’la buluşturmamak için, onların enerjisini, yitiklerini bulamaya değil, Siyonizm ve Yahudi düşmanlığına teksif etmek için Balfaur Deklarasyonu’nu ortaya koydular. Ve takvimler 2 Kasım 1917’yi gösterdiğinde İsrail’in ilk cumhurbaşkanı olan Rusya yahudisi kimyager Cham Waizman ve arkadaşları İngiliz Hükümeti’ne bir muhtıra vererek; Filistin topraklarında bir yurt değil, Filistin topraklarının Yahudi yurdu olmasını talep ettiler. Gerek Şerif Hüseyin ile ve gerekse ABD Başkanı Wilson’un da onayı alınarak İngiltere Dış İşleri Bakanı Balfour 2 Kasım 1917’de, İngiltere Siyonist Dernekleri Federasyonu Başkanı Lord Rodschild’e gönderdiği mesajla ‘’Balfaur Deklarasyonu’’ denilen metin ortaya çıktı. Metin kısaca ; ‘’Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için bir milli yurt tesisini müsait karşılamaktadır ve bu gayenin gerçekleştirilmesi için her türlü çabayı harcayacaktır.’’ deniliyor.

Waizman’ın İngiliz kabinesine verdiği muhtıranın sonucu, Waizman ve arkadaşlarının istediği gibi olmadı. Zira onlar İsrail Deveti içerisinde Filistin’e özerklik içeren bir yapılanma istiyorlardı. Keza Şerif Hüseyin ve oğullarının İngilizler ile yaptıkları görüşmeler bu minval üzereydi. Yani Filistin topraklarının Yahudilere tahsisi değil, Filistin topraklarında Yahudilerin de yaşamasını içeren bir yaklaşımdı.

Deklarasyon sonrası 2.Dünya Savaşı’na kadar bölgede yoğun bir Yahudi göçü yaşandı. Bu göçe Şerif Hüseyin ve oğullarına rağmen ciddi tepkiler oluştu. Tarihin kaydettiği en önemli tepki Şeyh İzzettin Kassam ve dönemin Kudüs müftüsü Emin El-Hüseyni’den geldi. 2. Dünya Savaşı’nda ABD’nin inisiyatifinin ele geçirilmesinin ardından İsrail Devleti’nin kurulmasını bizzat ABD yüklendi. İngilizler geri plana atıldı. 29 Kasım 1947’de BMBK’nın almış olduğu 181 sayılı karar ile de iki devletli bir çözüm çerçevesinde İsrail Devleti’nin kurulması kararlaştırıldı. Bu karar 15 Mayıs 1948’de devlete dönüştü.26 Mart 1949’da CHP’nin son başbakanlarından Prof. Şemsettin Günaltay kabinesinin İsrail’i devlet olarak tanıması ile de meşruiyet kazanmış oldu. Bu meşruiyet 29 Ocak 2009’da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta Şimon Perez’in şahsında İsrail’e yönelik ’’siz katilsiniz, siz plajdaki çocukları bile öldürmekte beis görmezsiniz…’’ sözleriyle bu meşruiyete gölge düşmüştür.

Sonuç itibariyle Şerif Hüseyin ve oğulları diğer arap yönetim önderleri ve İngiliz işbirliği ile olgunlaşan İsrail Devleti projesi hayata geçti geçmesine, ama bundan sonrası ne olacak hep birlikte göreceğiz. Unutmayalım belki dün İslam dünyası edilgendi ama bugün İslam dünyası etken. Zira artık küresel güç odaklarının talimatlarını, emirlerini alan değil onları inceleyen, reddetme gücüne ulaşan bir yapı, bir gelişme söz konusu…

5 Kasım 2018

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş